30 Haziran 2009 Salı

Soruyorum cevap ver!

Herkes ne kadar uyumlu,iç içe
Herkes ne kadar birbirini seviyor
Ve herkes ne kadar birbirini tanıyor öyle

Herkes ne kadar sıradışı ve sürekli
Herkes ne kadar güçlü ve beraber
Herkes ne kadar sevgili

Herkes ne kadar güzel,hem yorgun hem de özel.
Herkes nasıl mutlu böyle?
Nasıl aşmışlar sorunları,nasıl nasıl mutlular bir görsen.

Ben ne kadar uzaktayım senden bile.
Ben nerelerdeyim böyle?

29 Haziran 2009 Pazartesi

Hatıra



En mutlu gün 1

Sıcak günün serin aşkı*

28 Haziran 2009 Pazar

Günaydın'

dedi içimden bir ses;

yepyeni bir sabaha güzel başlangıçlar yapmanın ve öncesinde uzun zamandır görülemeyen güzellikte bir gecenin yaşandığı döngünün ertesinde ortaya çıkan kıpırtının sesi olmalıydı. Yine bir yerlerde eksiklikler vardı ama artık olsun demekten başka hal kalmamıştı.

İşte böyle bir anda,günaydın dedim kendi kendime. Ne de olsa gün ışığıydım,gecenin gelmesine daha vardı ve biraz umut gerekti ay ışığında kullanmak için..

Ve

Nokta
.

O zaman geldiğinde;

Sabah hep dönüyor geceye

Gündüz yaşatıyor aşkları,tüketiyor geceye...

Gündüz uyandırıyor bilenleri ve bildiğini bilmeyenleri..

moonwalk

Esas olan beklemek değil aslında.Farkındalığa yol açtın gece..

Beklesen de beklemesen de geliyorum hep sana. Dönüyorum etrafında..

Ama görmüyorsun ki beni,tutunmuşsun yıldızlara,tutuluyorsun ay ışığına...

gecesin işte,unutturmuyorsun farkındalığı,unutturmuyorsun dilemeyi,unutmuyorsun yanıp sönmeyi-gidip gelmeyi..

yakamoz olup iniyorsun denizine,yıldızlarla atışıyorsun.
Onlar iz bırakamazken gökyüzüne,sen isim takıyorsun kendine,deniz ve mehtap olup dolanıyorsun dillere ve yayvan gülümsemelere!

mina de setra

Sen o'ysan,bunun cevabını en iyi sen bilebilirsin.

Sahi,yaşıyoruz işte.Kabuksu hayatımı dolduruyoruz sürekli birşeylerle.

Gece hep gece bende.Hep geceyim.Zifiri karanlıkta bulurum yalnız kendi sesimi.

aydınlıksın işte,yapayım dediğin sürece en doğalısın aslında öyle ki gözümü alıyorsun sık sık ama gizliyorsun.Dev fırça darbeleriyle örtüyorsun gecemi.Gündüzsün sen -ki bence bu en güzeli..

Ama seviyorum işte,halbuki aydınlık portakalda vitamin bile değil daha.

Gülelim,dağıtır belki gökyüzünü yıldızlar daha parlak..

Kim bilir?

Derim ki

Derim ki ben de;
Acıdan pay çıkarmaya bakalım.Boşuna mı biriktirdik onca yaşı?

Aydınlık bir cenin kadar uzak. Daha fazla parlamaksa ancak bir ölünün harcı olmalı..

Hala bekliyormuyuz ki tekrar doğacak sıcak sahici gün ışığını?

Desem ki

Desem ki sana,koparıp alsak içimizde biriken yaşı,

Daha fazla parlamaz mıyım ben,sen daha parlak doğmaz mısın ya da daha aydınlık?

Gün ışığı,içimdeki kraterler dolup taştı artık.

Şafak bana çok uzak,şafak bana çok uzak.

Ağır ağır

Özlem gecede saklıdır,ay ışığı.Özlem gecenin harcı...
Sen ne zaman ki geceyi yırtarsın şafağa doğru,o zaman kaybedersin özdeki ışığı

27 Haziran 2009 Cumartesi

En Mutlu Gün, En Mutlu Saat

En mutlu gün-en mutlu saat
Kurumuş körelmiş yüreğimin bildiği,
En büyük umutları gücün ve gururun
Hissettiğim, geçip gitti.
Güç mü dedim? Evet öyle düşünmüştüm
Ama yazık! Çoktan yitip gitti hepsi
Gençliğimin hayalleri-
Ama boşver şimdi.

Ya gurur, ne yapacağım senle şimdi
Sakin ol ruhum!
Belki bir diğer baş devralır
Üzerime döktüğün zehri.

En mutlu gün-en mutlu saat
Gözlerimin gördüğü göreceği,
En paralk ışıltısı gücün ve gururun
Hissettiğim:
Ama o zaman çektiğim acıyla
Gücün ve gururun umudunu verselerdi,
Yaşamazdım o parlak saati tekrar

Çünkü onun kanatlarındaydı kara alaşım
Ve çırptıkça-bir öz dökülüyordu
Öldürmeye yeterli
Onu bilen bir ruhu.

E.A.P

25 Haziran 2009 Perşembe

Bir Sürü Ad.

Pazartesiler karışmış Salılara
ve hafta bütün bir yılla:
kesemez zamanı
bezgin makaslarınız sizin
ve günün bütün adları
yıkanıp gider gecenin sularıyla.

Kimse ben Pedro’yum diyemez,
Rosa değil, Maria değil kimse,
ya tozuz, ya kumuz hepimiz,
hepimiz yağmuruz yağmur altında.
Venezuelalardan söz ettiler bana,
Paraguaylardan, Şililerden,
bir şey anlamıyorum dediklerinden:
yeryüzünün derisini biliyorum yalnız
ve onun adsız olduğunu.

Kökler arasında yaşarken
çiçeklerden daha zevk duyduydum,
çan gibi çalardı
ne zaman bir taşla konuşsam.

Çok uzundur kış boyu
sürüp giden bahar:
zaman kaybetmiş ayakkabılarını:
bir yıl dört yüzyıl eder.

Uyurken beni her gece
nasıl çağırırlar ya da çağırmazlar?
Ben ben değilsem uykuda
uyanınca peki kimim ben?

Diyorum, güçbela
ayak bastığımız şu yaşamda,
gelelim yeni doğmuş gibi,
doldurmayalım ağzımızı,
bir sürü belli belirsiz adla
bir sürü kasvetli resmiyet
bir sürü cafcaflı kelam
senindiyle benimdiyle
bir sürü kağıt imzalamakla.

Her şeyi karıştıran bir kafam var benim,
birleştirip hayat veren
içiçe sokan, soyan,
ta ki dünyanın ışığı
okyanusun birliğine varsın,
bir esirgemez bütünlüğe,
bir çatırdayan miskokuya.

Pablo Neruda


(Bizim olsun istedim.)

16 Haziran 2009 Salı

Tahres Köşkü

İyileşmenin yolunu buldum.
En eskiye dönüyorum!! Çakal'a dönüyorum. Çakallığa dönüyorum.
Özüme dönüyorum.
Buldum. buldum. Unutmanın yolunu buldum.
Bu bir kısır döngü belki ama umurumda değil. Çalmaya çırpmaya nefes çekmeye cümle yazmaya acıtmaya öç almaya yeniden devam! Bundan sonra Tahres Köşkü'nde seni bekliyor olacağım
Artık benden korkabilirsiniz. Evet yanlış duymadınız bana itaat etmenizi istiyorum!

12 Haziran 2009 Cuma

*

''makyajımız dökülüyor olabilir ama gülümsememiz hala suratımızda''

değil mi?