24 Ocak 2009 Cumartesi

Kaçış Planı

Bir gün,o günü geceye bağlayan dakikalar nüksettiğinde sırt çantamızı doldurup kasetle kaçışlayalım sevgili sayın kukla.
Biz.
Tutup balonumuzun ipinden ufukta gezmek isteriz.

Sarhoş Bir Gece

21 Ocak 2009 Çarşamba

Yaşadığımız Tek Şey En Sarhoş Anımızı Çocuk Oyuncağına Çevirmekti

Biraz boşluk iyidir demiştik,doldurabildiğimiz sürece!
Zamanında bir kukla seçmiştim ben de hatırladın mı? Rengini içime alıp onunla boyamak istemiştim hayatı.Bir zaman önceydi..Şimdiyse ne kaldı geriye bak. Hiç bir şey. Aslında farkındalıkların hakkını yememek lazım. Evet birşeyler kazandım da diyebilirim ne de olsa... Ne de olsa büyüdüm! Ve cümle kurabilme yeteneğine sahibim. Sen de sahip çık cümlelerine.Dostane duygularla,meraklarla beklemekteyim daha nicelerini...
''Çölü güzel yapan,bir yerlerde bir kuyuyu gizliyor olması'' dedi Küçük Prens. Onayladın mı?
Hem zaten çölde kanada gerek yok!!!
Biliyoruz.
Kuklamızın ipleri mi koptu ne? Oynatamıyoruz artık. Oynatmak ne çirkin bi kelime oldu bu hisleri anlatmak için.Sanırsın ki pis oyunların içinde pis gülümsemelerle dans eden birer kuklaydık.
Aslında öyle miydik acaba diye düşünesim de gelmiyor değil hani.Fakat tüm olumsuzluklara rağmen,kirlenen hislerin üstesinden gelebililme yeteneğine sahiptik.
Ama galiba kaybettik Güner. Galiba acıyla büyüdük biz.
Gelişlerden çok gidişleri seğrettik hiçbirşey yapamadan.El salladık salya sümük ağlayarak. O halde bile iyi hissettirmeye çalıştık ve el salladık sanki enerjimiz kalmış gibi,düşünsene!!
Gündüzler bilemedikçe halimizi,geceleri yırttık şafağa doğru.
Peki ne kazandık? Kendi içimizde boğulmadan atlatamaz mıyız?... Galiba olmuyor,başka yolu yok. Her seferinde daha da gömülüyoruz toprağa başka yolu yok. Kafamı çıkarmak istemiyorum artık düştüğüm delikten. Ne yazık!
İnsan(lığ)ın yaşaması için gereken tek şey sevgi.Ama kusursuz olamıyoruz,masum değiliz hiç birimiz. Zaten kusursuz bir insan olmak istemem ben. Açlığımın susuzluğumun hakkını vermek isterim.Tek bir kelimeyle insan olmak isterim!
Saat gece 2 suları. Kitaplarının arasında daktilosunun başında otururken,92 yaşında hümanist bir insan söylüyor bunu.
Biz 20li yaşlarda boğulmaktan bahsediyoruz. Burada kocaman bir ironi yatıyor,baksana.
Masumiyet hakkında sana Haluk Bilginer ve Güven Kıraç'ın oynadığı bir filmden sadece 7 dakikalık bir replik önerebilirim.O ünlü büyük tiradı.
Yangınları durduramayız biliyorum. Ama sana burda,aşktan çok kere geçmiş bir insan olarak ironiye kapılmayalım diyorum.
Kaçışlarımız bitmez bizim,suyumuz tükenmez. Yine de bir kadeh daha doldurmaya değer bu gece. Şerefe.
MASUMİYET

Bu replik sende ne uyandırır bilmiyorum ama benim içim cız ediyor. Yaşadım. Yaşıyorum.

19 Ocak 2009 Pazartesi

Günler Tepelerden Aşağı Koşan Vahşi Atlar Misali

Günlerin getirdiği monotonlukları düşündüm.Uyanmak için belli bir saatin olmadığı zamanlar;yapacak birşeyinin de olmaması demektir. Hayatın en can alıcı,en sıkıcı,en boğucu ve en yorucu dönemleridir o günler.Uyanırsın,ama kalkıp kalkmamak arasında direnirsin,büyük bir boşlukta.Kalkınca yapacak birşey bulamazsın.Yemek yemeden,banyo yapmadan,dışarı çıkmadan ölü gibi geçer günler.Üretkenlikler durur.Saatlerce öylece koltukta oturup,elinde kumandayla 20-30 kanal arasında durmadan zap yapmakla geçer günün.Bazen bir şarkıya rastlar,üç dört dakika eşlik eder sonra yine boş boş bakarsın ekrana.Doğru dürüst yemek yemez,yapman gerekenleri yapmaz ve kimseyle bağlantı kurmazsın.Bir iki arkadaşın endişelenir senin için,bir iki defa ararlar o kadar.''İyiyim'' dersin.Kafan kolun yerinde ne de olsa,iyisin!!!
Gündüzler zap yapmakla,pencereden insanları seğretmekle,bi kaç sayfa kitap okumakla,belki biraz internette oyalanmakla gelip geçer.Geceler ise en zorudur.Uyku tutmaz asla,oyalanacak şeyler de azdır.İçtiğin sigaralar artar,ve içindeki sarhoş olma,uçma dürtüsü...Beynini kemiren düşünceler nükseder .Hayaller boğulup giderken yanında O'nu ararsın.Yıldızları saymak da işe yaramaz artık,çünkü umudun kalmamıştır.Şu kapanmayan aptal kutuda belki bi talk şov a rastlarsın,bir iki saatliğine ağzın kulaklarında boş gözlerle izlersin,fakat o bir iki saat geçince baş aşağı kaymaya başlarsın dipsiz kuyuda.Mutfakta fokurdayan çaydanlık da işe yaramaz zamanında zevkle seyrettiğin filmler de.Hamamböceklerine takarsın kafayı,bilirsin,göremediğin yerlerde saklanmktadırlar..
Her gece elinde yastığın ve sarı örtünle dolaşırsın evde,yatmak için yeni bir yere ihtiyacın olduğu için.Önce televizyonun karşısındaki koltuğa yumuşacık bir yer hazırlarsın.O gece orada dönüp durursun sabaha kadar.Yattığın yer değiştiği için, gördüğün kabusların,sana acı veren tatlı rüyaların ve düşüncelerinin de değişeceğini sanırsın.Ama nafile... Ertesi gece,bi yer yatağı hazırlarsın kendine.Bu kez zoraki de olsa,orada uykuya dalarsın.Bir kaç saat sonra uyandığında,her tarafın tutulmuştur. Sanki binanın tepesinden betona çakılmışsın gibi her tarafın fena halde sızlamaktadır.Kahvaltı yapma ihtiyacı hissedersin ama miden kaldırmaz,hiç birşey yiyemezsin bütün gün.Belki bir iki bardak çay içersin sigaranın yanında,o kadar.
Karnın ciddi anlamda acıkmıştır ama yemek istediğin her neyse evde yoktur o an.Aslında yemek istediğin bir şey de yoktur ama anlatamazsın kendine.
Yorgun düşersin,zayıflarsın,göz altı torbaların yere değmek üzeredir ve mosmordur göz çevren.
Eskiden geceleri en yakının olan yorganın da işe yaramaz kurtaramaz seni bu ışıksız koridorlardan.Çıkışı olmaz artık düştüğün çukurların.Sadece böyle gelip geçer günler...

G.
(G ama hangi G. İkimizde G'yiz:)

17 Ocak 2009 Cumartesi

Mesele Ruhta

Zorla önümüze koyulan dayatmaların getirdiği planlamaların ortasında,nereden başlayacağımıza nasıl karar vereceğimizi bilemeden büyüyoruz.Açgözlülük sınırlarını her sabah bir adım daha genişleterek üstelik.Üstelik kalp kırmayı ve dahası bencilliği biraz daha sıradanlaştırarak...Tabi buna ne hakla büyümek denirse! İşte büyümeyi bu denli aşağı çekerek ilerliyoruz yolumuzda.
Ama artık pes ettim,hiç anlam veremediğim yarışlara sürüklenerek,kazanmaya çabalamak,daha da yersizleştiriyor anlayamadığım kendimi.Kendimden daha da uzaklaşmayı göze alamayacağımdan ötürü bırakıyorum koşuşturmayı.Bundan sonra sadece durucam öylece,çekilicem bir sahile ve tüm gözlerden uzak hayaller kurucam.
Derken,yürümeye başlıyorum bilmediğim bir yöne doğru.Ve yürürken birer birer düşürüyorum anıları farkında olamadan.Uyuyan tanrım alıyor ellerimden kaçrıyor uzağa.Peşlerinden gidiyorum hatıralarımın,ben gittikçe onlar kaçıyor bir daha.Bulmak istemiyormuşcasına umursamıyorum kaybettiklerimi,böylece bir kez daha anlıyorum en çok kendimi sevmem gerektiğini.Böyle zamanlarda ''amelie'' izlemeliyim belki de.Girdiğim her yoldan,geçtiğim her hayattan,yaşadığım her masaldan birer taş toplayıp cebime,yürüyüp devam etmeliyim,arkama bakmadan gitmeliyim belki de.Kim bilir...
''En zor şey karanlık bir odada bir karakediyi bulmaktır.Özellikle odada bir kedi yoksa...'' diye çınlarken bir zerre içre evren,bulmaya çalışıyorum tutunacak yerlerimi el yordamıyla.Fakat olmuyor,beceremiyorum,bulamıyorum,bulamıyorum yolumu.
Günlerdir güzel uyumuyorum ve yemek yemiyorum.Şu anda koyu mavi fonda salınan baloncuklar gibiyim,tek bir farkla.Ben o kadar renkli değilim artık.Sesler ve ya cümleler de kendime getiremiyor beni.Kendimi;kamera arkasında kalan,pek bir işe yaramayan,sadece olmak zorunda olduğu için orada bulunan ve ne olduğuna dahi karar verilemeyen bir şey,herhangi bir şey olarak görmekten alamıyorum.Ne yazık!!
Sonsuz sancılar sarıyor ruhumu,kurtulmak için çaba sarfetmek bir yana dursun gözlerimi açıp sert bir bakış bile atamıyorum.Bu denli yorgunken bedenim ve yüreğim bir yabanıl kuş sürüsüne takılıp gitmeyi,gidebilmeyi diliyorum ana tanrıçadan.
Sesim çıkmıyor.Sahiden.Öyle ki,içime doğru bile yankı yapmıyor kelimeler.Beni nasıl duyacak bilmiyorum.Uykularım bölünüyor şiddetle.Bir daha aynı kabusu görmemek için uyumamayı seçtikçe daha hızlı bitiyorum,eriyorum gün geçtikçe.Ben kendimi bir kardanadam sanırken,bana tuttuğun şemsiyenle ne de güzel korumuşsun beni karlardan.Şimdi anlıyorum.Ama hissediyorum,yaz geliyor.Önümüz yalancı bahar olsa da,kendimi kandırmayı iyi beceriyorum her zaman.Ama dediğim gibi nasılsa yaz geliyor,geliyor tüm sıcaklığıyla.Zor günler de bildiğim her şey gibi kaybolup gidiyor.

Spiralinao

16 Ocak 2009 Cuma

Gölgelerin Gölgesi

Arkasına Bakmadan kaçmak için sırasını bekleyen bir sürü adamdan biriydi O'da.
Diğerleri gibi salına salına,
gün boyu şehrin sokaklarında dolanmadık köşe bucak bırakmadıktan sonra
zaten yapılar tuttu mu tutuyor şehrin ardından seslenir derler,ah,derler derler.
Seni beni peynir ekmek gibi yerler,
yerler yerler içini kurtlar,geceler,karın ağrıları,kelimenin gücünü kırar inletirler yavrum,inletirler.
Geceleri sırtında bir salyangoz gibi gezdirirsin.
Kollarında bir salyangoz gezinirken,güneş gibi gülümseyecek bir sabah için erkenden içmeye başladığın için sen,
sadece halini anlayacak olanlar evsizler olanlar olduğu için,
o sırada aşk meşk çaba sarf edemediğin için,
kendinden başka bir yere hiç zaten gidemediğin için,
yudum yudum yudum uykuyu seçemediğin için,işte geldik gidiyoruz,
işte geldik gidiyoruz.
Bu halk bizi neylesin
Bu halk bizi nereden bilsin?