30 Aralık 2009 Çarşamba

Kahve'nin tadı:Mat ve çarpıcı

......Fırtınalar geçiyor ruhumdan bu aralar,tam beynimin ortasında bir kara delik var sanki anılar akmaya başladığında çılgınlara dönüyorum.Sana yazdığım eski yazıları aralara yerleştireceğim zira öylesine karanlık ki bazısı hiç yoktan gözümü alıyor.Sanırım ikimizde kör olmak istemeyiz ..........

Böyle başladım düşünmeye.
Düşündüm ve kendimi bisiklete binmiş sana gelirken buldum. Tam bir sene önceydi evet.
Saçlarımı toplamıştım,üzerimde beyaz hırkam ve siyah pantolonum vardı.O günü unutmadım.Seninle geçirdiğim diğer anları da unutmadığım gibi.

....Yağmurlu akşamlarda daracık çift katlı otobüslerde kasetçalarımızla dinlediğimiz müzikleri de unutmadım. Nasıl da kazınırdı beyinlerimize o sözler. Kara bir kedi olurduk bazen,bazen bir makedonya türküsü. Tam 3 sene önceydi,sokakları arşınlardık durmadan. Mor bi montum vardı,sen giymiştin durakta çekirdek çitlediğimiz akşam.
Evet şimdi çok uzak. Koşarak uzaklaştık çünkü o yağmurlardan..Geriye dönmek istemeyeceğimiz zamanlar..Çünkü ıslanmayı bilmiyorduk o zaman,
çünkü daha henüz çıktık sudan...
Tanışalı beş,görüşmeyeli bir sene oldu. Ama sanırım yazarak,normalde hiç olamayacağı kadar anladık birbirimizi. İşte bu en güzeli*
Bir sene öncesi bizim için tam bir kara delik. Çünkü evet kaybettik kendimizi,tam bir sene önceydi. Sonrası geldi ama hiçti.
Hiç...

İlk zamanlar,tanıştığımız günler,farkındalıktan uzak,geçici bir heves. Şimdi varlar mı? Hayır yoklar...
Söylesene kim var?
Hiç kimse yok. İşte bu kadar.

4 Aralık 2009 Cuma

*

Ama biraz kus artık içindekileri.
Yoksa nasıl kurtulacaksın ki?

3 Kasım 2009 Salı

Tuz ve Nem 2

Kara Toprak

Duramam artık ben.
Durmam. Yazarım
Seni bekliyormuşum meğer.
Uyuşukluğu hal edindim kendime. Başla bir yol bilmez oldum
Yerim yurdum hala kayıp.
Beklentilerim hala uzak...
Seni görmek güzel şey olsa gerek.
İçimdeki hezeyanları kelimelere dökme aşkından...
'Dost dost diye nicesine sarıldım' der ya aşık.
Oradaki sadık aşk gibiyim.
Kara bir toprak gibi.
Hayır şikayet etmiyorum.
Hal bildiriyorum.
Benim sadık yarim kara topraktır

Beklemek

Bekledim. Bekledim ve sabrettim.
Geri dönüşler hep kendinedir insanın. Niye peki?
Çünkü değişim içimizdedir.
Ne kadar çabalasak da kurtulmayı beceremediğimiz
ve hiç beceremeyeceğimiz tek yer kendi içimizdir.
Orada öldük ve orada doğuyoruz.
Kirleniyoruz
Ama her seferinde yeniden başlıyoruz
İşte.

... .
..
.

Kasım karanlık bir ay,acılı...
Anılar güçlü,ağır...
Değişim gerekli,zor...

2 Kasım 2009 Pazartesi

*

Gidecek bir yer daha yok sanıyordum.
Sanmaktan ibaretmiş.
Şimdi kendimleyim.

1 Ekim 2009 Perşembe

duymaz duymaz,seni,beni

sanat dedikleri sehpalarda kesilen başlar
Yollar, yokuşlar, insanlar, düşmanlar, gardaşlar
Duyun duyun diye size sözümüz getirdik canlar
Sehpaya konulmadan evvel ancak duysun bizi başlar
Başlamadan boşluklar,
Duysun bizi başlar
Bu sanrısını biz yönettiği yüzyıla iki savaş sığdırmış
Milyonlarcasından bir taneymiş sıyrılmış
O sehpanın üstüne hangi başlar yatmış
Hangi eller o başları sehpaya yatırmış
Sana sözüm, ah benim iki gözüm sana sözüm
Duymaz o bizi duymaz!

Karacaoğlan der ki; Halimiz nice

ama!
o yarin sevdası gönlümden yüce

Dilekler Dökülüyor

30 Eylül 2009 Çarşamba

Yalnız Adam

yalnız adam.
kaybolmuş.
yalnız adam
kaybolmuş.
sessiz bi yaz
yalnız bi kum
kara kadın
yeşil sabun..yeşil sabun...
yalnız adam
kaybolmuş.
yalnız adam
kaybolmuş.
sessiz bi yaz
yalnız bi kum
soygun kadın
yeşil sabun..yeşil sabun..
yalnız adam
kaybolmuş.
hey kovboy!

22 Eylül 2009 Salı

başkasının sesi'ne

geldim ama sanırım bitmedi daha gitmelerim.
olsun.
ben denizim,gider ve gelirim. dönüşüm belki 603 yıl sonra ama mühim değil. Ne de olsa denizim,gider ve gelirim
Ne de olsa arkama bakmadan kaçm...
evet işte biliyorsun

3 Eylül 2009 Perşembe

FEDERİCO GARCİA LORCAYA YANIK ŞİİR

Issız bir evde,
Korkudan ağlayabilseydim;
Gözlerimi çıkarabilsem de,
Yiyebilseydim;
Senin sesin için yapardım
Bunları,
Yaşlı portakal ağacı sesin;
Senin şiirin için yapardım
Bunları,
Çığlık çığlığa fışkıran şiirin.
Baksana,
Maviye boyuyorlar hastaneleri,
Senin için;
Kıyıdaki kenar mahalleleri
Ve okullar,
Senin için büyüyorlar;
Tüy salıyorlar,
Yaralı melekler;
Pullar örtünüyor,
Düğün balıkları;
Deniz kestaneleri,
Göğe uçuyorlar;
Siyah tülleriyle terzi dükkanları:
Kanla doluyorlar, kaşıklarla,
Senin için;
Ve,
Yutuyorlar,
Yırtılmış kurdeleleri;
Öz canlarına kıyıyorlar,
Öpüşe öpüşe;
Ve ak sadeler giyiniyorlar.
Bir şeftali ağacı
Giyinip de,
Kuş gibi seğirtirken sen;
Kasırga gibi fırıl fırıl,
Bir pirinç gülüşüyle gülerken;
Türküler çağırdığında;
Allak bullak ederken,
Atardamarlarını,
Dişlerini, gırtlağını,
Parmaklarını;
Vay ne şirindin,
Kahrolurdum ben
Kahrolurdum ben
Kızıl göller için:
Güz ortasında bir şahbaz at
Ve kana belenmiş bir tanrıyla,
Beraber yaşadığın.
Kahrolurdum ben,
Mezarlıklar için:
Gece, sesi kısılmış
Çanlar arasından,
Suyla, mezarlarla küllenmiş
Nehirler gibi geçen;
Nehirler:
Hasta asker koğuşları sanki,
Tıklım tıklım dolu;
Ve matem yağlı ölüme,
Çürük taçlı mermer şifreli ölüme,
Nehir nehir gelen ölüme doğru;
Birdenbire taşıveren nehirler.
Gece, ayakta, ağlaya ağlaya,
Boğulmuş çarmıhların geçişini
Seyrederken sen;
Kahrolurdum seni görmek için:
Bak,
Ölüm nehrinin önünde ağlıyorsun
Perperişan;
Garip kalmış köşelerde başın,
Durmaz ha, durmaz gözlerin
Ağlar yaşın yaşın.
Gece ve çıldırasıya yalnız,
Külleri ısıra ısıra;
Dumanı, gölgeyi, unutmayı:
Siyah bir huniyle yığabilseydim,
Trenlerin, gemilerin üstüne;
Filizlendiğin ağaç için,
Yapardım bunları,
Topladığın,
Yaldızlı su yuvaları için;
Sarmaşık için,
Yapardım bunları;
Gecenin sırrını sana ileterek,
Kemiklerini saran
Sarmaşık için.
Islak soğan kokusu gelen
Şehirlerden,
Seni bekliyorlar;
Boğuk bir sesle,
Şarkı söyleyerek
Geçesin diye.
Yeşil kırlangıçlar,
Saçlarının arasına yapıyorlar,
Yuvalarını;
Dilsiz sperma sandalları,
Peşin sıra geliyorlar;
Sümüklü böcekler, haftalar,
Yelkenleri düşürülmüş serenler,
Kirazlar da,
Dönüveriyorlar ossaat:
Gözükünce solgun başın,
On beş gözlü başın,
Al kan içindeki ağzın.
Şehrin otellerini,
İsle doldurabilseydim;
Hıçkıra hıçkıra,
Yok edebilseydim
Çalar saatları;
Ezik dudaklarıyla yaz ayı,
Evine nasıl gelecek,
Göreyim diye
Yapardım bunları;
Yığın yığın insanların,
Melil mahzun tantanalarıyla
Ülkelerin,
İşlemez sabanların,
Gelincik çiçeklerinin;
Mezar kazıcıların, süvarilerin,
Kanlı haritaların, gezegenlerin,
Evine nasıl geldiklerini
Göreyim diye;
Yapardım bunları.
Küllerle örtülü dalgıçların,
Uzun bıçaklarla delik deşik olmuş
Meryem Ana tasvirlerini
Sürüte sürüte gelen maskelerin;
Damarların, köklerin, hastanelerin,
Karıncaların, su gözelerinin,
Evine nasıl geldiklerini
Göreyim diye;
Yapardım bunları.
İçine kapanmış atlının
Örümcekler arasında öldüğü
Bir yatakla,
Gecenin;
Kinden, dikenlerden bir gülün,
Sarıya çalan bir geminin,
Rüzgarlı bir günle, bir bebeğin;
Evine nasıl geldiklerini
Göreyim diye:
Yapardım bunları.
Ben, Oliverio, Norah,
Vicente Aleixandre, Delia,
Maruca, Malva, Marina,
Maria Luisa, Larco, La Rubia,
Rafael Ugarte, Cotapos,
Rafael Alberti, Carlos,
Manolo Altolaguirre, Bebé,
Molinari, Rosales, Concha Méndez,
Ve daha da unuttuklarım;
Evine nasıl gelecektik,
Göreyim diye
Yapardım bunları.
Gel de taçlar takayım,
Gel, sağlık esenlik delikanlısı,
Gel, kelebek kıravatlı civan;
Sen ey,
Sonsuz hür siyah bir şimşek gibi:
Pırıl pırıl insan;
Madem, geç vakitlere dek,
Kalınamıyor daha kayalıklarda;
Bari aramızda konuşalım,
Gel,
Şöylece bir, olduğumuz gibi;
Çiğ için olmadıktan sonra,
Şiirlerde n'olacak yani?
Bir ağu hançerin,
İçimize işlediği bu gece için
Olmadıktan sonra;
Şiirlerde n'olacak yani?
Bu tan kızıllığı için,
Olmadıktan sonra;
İnsanın vurulmuş yüreğinin,
Ölüme hazırlandığı,
Şu viran köşe için olmadıktan sonra
Şiirlerde n'olacak yani?
En çok gece, geceleyin:
Kıyamet gibi yıldızlardır,
Dolmuşlar hepten ırmağa;
Bir kurdele gibiler,
Fakir fukara dolu evlerin
Pencerelerindeki..

Bir ölen var,
Onların evlerinde;
Bürolarda, hastanelerde belki,
Belki asansör ve madenlerde,
İşlerinden oldular.
Onulur şey değil yaraları,
Yaratıklar,
Acı çekiyorlar.
Her yanda dert yanış,
Her yanda,
Vay şuymuş vay bu;
Pencereler,
Göz yaşıyla dolu,
Aşınmış eşikler,
Göz yaşından;
Yüklükler ıslak,
Bir dalga gibi
Halıları dişlemeye gelen
Göz yaşından,
Oysa ki yıldızlardır akar
Uçsuz bucaksız bir nehirde.
Federico,
Dünyayı görüyorsun.
Yolları görüyorsun,
Sirkeyi görüyorsun;
Birkaç ayrılıştan,
Taşlardan, raylardan gayrı,
Kimseciklerin kalmadığı,
Köşeden:
Duman ha deyince,
Zalim tekerleklerine;
Hoşça kalları görüyorsun,
İstasyonlardaki..

Her yanda, sorunlar koyuyorlar,
Çeşit çeşit insan var:
Kanlı bıçaklı kör var,
Öfkelisi, ümitsizi var,
Yoksul var, tırnak ağaçları var;
Şunun bunun sırtından,
Geçinmek sevdasıyla;
Harami var.

Hayat böyle, Federico,
Ey babayiğit,
Ey kara sevdalı adam.
Sana,
Dostluğumun sunabileceği şey
İşte bunlar..
Sen de epeyce şey biliyorsun
Şimdiden.
Yavaş yavaş, daha da,
Öğreneceklerin var.

Pablo Neruda

28 Ağustos 2009 Cuma

Kelimeler ve sesler

Bize bir test yapmak istiyorum.En sevdiğimiz kelimelere dair.
Bu odaya girdim mi bir yazmaktır akıyor içimden.
Fakat;
tutamıyorum o en sevdiğim kelimeleri. Geriyeyse yalnızca bunlar kalıyor.
Yani tutamıyorum derken kaçıyorlar durmadan,buraya doğru değil yanlış anlama. Buradakiler yalnızca çalınan eşyalardan arda kalan ıvır zıvır misali.
Ses yoksa kelime de yok sanırım bazen. O yüzden sesi açarım yettiğince,bazen kendi sesimi de... Ama bazen kısarım sonuna kadar,ama duyarım yine de bozulan mikrofondan çıkan sesleri,aksak beynimin titremesi gibi. Zaten ne oluyorsa o titremelerden sonra oluyor. Bazen hiç tanımadığım insanlar bir anda çok sıcak gelebiliyor bana. Bu genelde gecenin karanlığında oluyor,çünkü gece dedin mi ay ışığı var ve ay ışığında parlıyor gözbebekleri. Parlayınca bir gülümseme geliyor yüzüme. Bazen çaktırıyorum bazen de farkettirmiyorum.
Bu önemli değil. Yani benim için. İnsanlar aşağıda çalışırken ben burada hiç bilmediğim yönlerimi keşfediyorum. Bu güzel oluyor. Yani aşağıda derken yanlış anlama bu bir tür sınıf ayrımı değil. Yalnızca bulunduğum ev iki katlı ve ben üst kattayım çünkü beni buraya bıraktılar çünkü sen buradasın.
Bilmediğim yönlerimi keşfetmek iyi oluyor derken bu sadece benim için de olabilir herkes için de. Başkalarının ne hissettiği önemli değil. Önemli olan tek bir şey de olsa hissedebilmeleri. Kelimeler ve sesler. Onlar varlar. Hiç görmeyen biri için de,hatta hiç duymayan belki de duyamayan.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Şıp Şıp

nereye gitsem oraya yağmur getiriyorum.
yine penceremde şarkı söylüyorlar.
yağmurlar.
anlatıyorlar kelimelerce. durmuyor susmuyorlar.
tüm gidenlerin ruhlarınca bağırıyorlar.
evleri yanmış tüm insanlarca çağırılıyorlar
yağmurlar . . .

Sabaha Merhaba

ay ışığım. gelmeye yaklaştım. aslında yok gibiydim ama her gece ışığınla beslenmekle meşguldum. ağrılarım azaldı,sana bahsetmek isterim.
her sabah farklı şehirlerde uyanmak gibisi yok. işte bu heyecanı özlemişim.
arkama bakmadan gidiyorum*
ve her geçen saniye uzaklığa bir kilometre daha basıyorum

23 Temmuz 2009 Perşembe

Tuz ve Nem

21 Temmuz 2009 Salı

bulutların üstünden bıraktım

Bulutların üstünden bıraktım ben kendimi sonunu düşünmeden
duygular sarınca beni
gizlice tuttum ellini
yüzüne baktım usulca
gözlerin fısıldadı mutluluğu yavaşça
gözlerin fısıldadı mutluluğu yavaşça
çiçeklerin kokusu dalgaların şarkısı rüzgarın fısıltısı
bir sana birde bana
bir sana birde bana

bahçede hanımeli
gökyüzünde yıldızlar
yağmurun narin sesi şimdi bir anlamı var
aşk nasılda kırılgan sus dedim ama olmadı
kalbimden ismin geçti kimseler duymadı
kalbimden ismin geçti kimseler duymadı
çiçeklerin kokusu dalgaların şarkısı rüzgarın fısıltısı
bir sana birde bana
bir sana birde bana

19 Temmuz 2009 Pazar

İstiklal Sokakları.

Şu an İstiklalde bir yerde oturuyorum,gün ışığı.

Keşke burda olsaydın,sana seslenmek istedim.Herkes dışarı atmış kendini bir de Sigara yasağı geldi ya mahvolduk.

Çok sıcak,çok çok sıcak.

Dün Ezginin Günlüğü konserindeydik.Senin için de söyledim ben :)

Yazacak çok şeyim var,şimdi anın tadını çıkarmalıyım.

Dönünce yazacağım hepsini,

Seviyorum seni.

16 Temmuz 2009 Perşembe

Ay ışığının varlığında

Deniz kenarından yazıyorum ay ışığım. Evet ilk söylemem gereken buydu çünkü tüm güzellikler hep olduğu gibi burada saklı.
Kaset koleksiyonuma yeni parçalar ekledim yakın zamanda. Film konusunda da aynı şeyi yapıyorum. Günler güzel geçiyor çünkü ardındaki gecede ay ışığı saklandığı yerden ortaya çıkıyor ve düşünceleri hapis yattıkları yerden kurtarıyor.
Kelimeler düşüncelerin hapsinde değil artık. Ama içimde bir acelecilik var. Sol tarafımdaki pencereden bakınca o eşsiz dalgalanan maviliği görebiliyorum. Bu beni sahiden çok heyecanlandırıyor. Beklemek istemiyorum. Artık beklemek istemiyorum.
Kelimelerimi sana oradan fısıldamak istiyorum. Bu tuşları ekranı ve gürültüyü boşver.
Sigaramı ve ucuz şarabımı alıp gideceğim. Belki onu görürüm. Hatırlarsın,burası onun şehri ;)
İlk buluşmamızda sana haber vermiştim heyecanımı bir nebze dışarıya vurmak için. Sonrası iyilik hoşluk. Hani demiştim ya eskiye dönüyorum,çakallığa dönüyorum diye. İşte şimdi tam da sırası. Bu sahilden daha uygun bir yer olamaz.
Kabare winston ve doors eşliğinde sarhoşluğa uçuyorum.
Senin için de içeceğim*
Seviyorum

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Gün Işığının Yokluğunda.

Ah gene bana bıraktın buraları değil mi?

Beklerim bende,bekledikçe paylaşırım.

Midemde kar taneleri uçuşuyor yaz sıcağında.

Buzuldan terler.

Seviyorum.

5 Temmuz 2009 Pazar

His..

Bu gece dönüyorum kadın.

Bekleyelim bakalım..

2 Temmuz 2009 Perşembe

Jonathan vardı da ne oldu...

Martılar güzel hatırlatmalarla geldiler
En sıcak en samimi en doğal en aşk dolu zamandı geldiklerinde.
Sonra biz gittik,bıraktık onları.
Sonra onlar bizi geçti,yol aldılar hiç durmadan. Eee ne olacaktı ki,ne bekliyorduk ki?
Bizle birlikte buhranda kalmalarını mı?
Yok.
Anlamsız.
Martılar koşuşturuyor. Ve geride bıraktıklarımızı yanlarına alıyorlar. Acı olan bu. Aslında hak etmediler mi?
Evet. Ama bilmediler ki onları ne çok sevdiklerimizi
Zaten bilseydi onu ne çok sevdiğimi zaten anlayacaktı ki...

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Temmuz

temmuza girmişiz bile. vay canına. nasıl da geçiyor. yakında eylüle gireceğiz.başlangıç tarihine bakıp hüzünleneceğim. sonra ekim gelecek. en özel günün tarihinde bir kez daha öldüreceğim onu ve kendimi.kasım olduğunda kimse kutlamasın doğum günümü. çünkü yok artık öyle bir gün. yaktım tüm iplikleri.

30 Haziran 2009 Salı

Soruyorum cevap ver!

Herkes ne kadar uyumlu,iç içe
Herkes ne kadar birbirini seviyor
Ve herkes ne kadar birbirini tanıyor öyle

Herkes ne kadar sıradışı ve sürekli
Herkes ne kadar güçlü ve beraber
Herkes ne kadar sevgili

Herkes ne kadar güzel,hem yorgun hem de özel.
Herkes nasıl mutlu böyle?
Nasıl aşmışlar sorunları,nasıl nasıl mutlular bir görsen.

Ben ne kadar uzaktayım senden bile.
Ben nerelerdeyim böyle?

29 Haziran 2009 Pazartesi

Hatıra



En mutlu gün 1

Sıcak günün serin aşkı*

28 Haziran 2009 Pazar

Günaydın'

dedi içimden bir ses;

yepyeni bir sabaha güzel başlangıçlar yapmanın ve öncesinde uzun zamandır görülemeyen güzellikte bir gecenin yaşandığı döngünün ertesinde ortaya çıkan kıpırtının sesi olmalıydı. Yine bir yerlerde eksiklikler vardı ama artık olsun demekten başka hal kalmamıştı.

İşte böyle bir anda,günaydın dedim kendi kendime. Ne de olsa gün ışığıydım,gecenin gelmesine daha vardı ve biraz umut gerekti ay ışığında kullanmak için..

Ve

Nokta
.

O zaman geldiğinde;

Sabah hep dönüyor geceye

Gündüz yaşatıyor aşkları,tüketiyor geceye...

Gündüz uyandırıyor bilenleri ve bildiğini bilmeyenleri..

moonwalk

Esas olan beklemek değil aslında.Farkındalığa yol açtın gece..

Beklesen de beklemesen de geliyorum hep sana. Dönüyorum etrafında..

Ama görmüyorsun ki beni,tutunmuşsun yıldızlara,tutuluyorsun ay ışığına...

gecesin işte,unutturmuyorsun farkındalığı,unutturmuyorsun dilemeyi,unutmuyorsun yanıp sönmeyi-gidip gelmeyi..

yakamoz olup iniyorsun denizine,yıldızlarla atışıyorsun.
Onlar iz bırakamazken gökyüzüne,sen isim takıyorsun kendine,deniz ve mehtap olup dolanıyorsun dillere ve yayvan gülümsemelere!

mina de setra

Sen o'ysan,bunun cevabını en iyi sen bilebilirsin.

Sahi,yaşıyoruz işte.Kabuksu hayatımı dolduruyoruz sürekli birşeylerle.

Gece hep gece bende.Hep geceyim.Zifiri karanlıkta bulurum yalnız kendi sesimi.

aydınlıksın işte,yapayım dediğin sürece en doğalısın aslında öyle ki gözümü alıyorsun sık sık ama gizliyorsun.Dev fırça darbeleriyle örtüyorsun gecemi.Gündüzsün sen -ki bence bu en güzeli..

Ama seviyorum işte,halbuki aydınlık portakalda vitamin bile değil daha.

Gülelim,dağıtır belki gökyüzünü yıldızlar daha parlak..

Kim bilir?

Derim ki

Derim ki ben de;
Acıdan pay çıkarmaya bakalım.Boşuna mı biriktirdik onca yaşı?

Aydınlık bir cenin kadar uzak. Daha fazla parlamaksa ancak bir ölünün harcı olmalı..

Hala bekliyormuyuz ki tekrar doğacak sıcak sahici gün ışığını?

Desem ki

Desem ki sana,koparıp alsak içimizde biriken yaşı,

Daha fazla parlamaz mıyım ben,sen daha parlak doğmaz mısın ya da daha aydınlık?

Gün ışığı,içimdeki kraterler dolup taştı artık.

Şafak bana çok uzak,şafak bana çok uzak.

Ağır ağır

Özlem gecede saklıdır,ay ışığı.Özlem gecenin harcı...
Sen ne zaman ki geceyi yırtarsın şafağa doğru,o zaman kaybedersin özdeki ışığı

27 Haziran 2009 Cumartesi

En Mutlu Gün, En Mutlu Saat

En mutlu gün-en mutlu saat
Kurumuş körelmiş yüreğimin bildiği,
En büyük umutları gücün ve gururun
Hissettiğim, geçip gitti.
Güç mü dedim? Evet öyle düşünmüştüm
Ama yazık! Çoktan yitip gitti hepsi
Gençliğimin hayalleri-
Ama boşver şimdi.

Ya gurur, ne yapacağım senle şimdi
Sakin ol ruhum!
Belki bir diğer baş devralır
Üzerime döktüğün zehri.

En mutlu gün-en mutlu saat
Gözlerimin gördüğü göreceği,
En paralk ışıltısı gücün ve gururun
Hissettiğim:
Ama o zaman çektiğim acıyla
Gücün ve gururun umudunu verselerdi,
Yaşamazdım o parlak saati tekrar

Çünkü onun kanatlarındaydı kara alaşım
Ve çırptıkça-bir öz dökülüyordu
Öldürmeye yeterli
Onu bilen bir ruhu.

E.A.P

25 Haziran 2009 Perşembe

Bir Sürü Ad.

Pazartesiler karışmış Salılara
ve hafta bütün bir yılla:
kesemez zamanı
bezgin makaslarınız sizin
ve günün bütün adları
yıkanıp gider gecenin sularıyla.

Kimse ben Pedro’yum diyemez,
Rosa değil, Maria değil kimse,
ya tozuz, ya kumuz hepimiz,
hepimiz yağmuruz yağmur altında.
Venezuelalardan söz ettiler bana,
Paraguaylardan, Şililerden,
bir şey anlamıyorum dediklerinden:
yeryüzünün derisini biliyorum yalnız
ve onun adsız olduğunu.

Kökler arasında yaşarken
çiçeklerden daha zevk duyduydum,
çan gibi çalardı
ne zaman bir taşla konuşsam.

Çok uzundur kış boyu
sürüp giden bahar:
zaman kaybetmiş ayakkabılarını:
bir yıl dört yüzyıl eder.

Uyurken beni her gece
nasıl çağırırlar ya da çağırmazlar?
Ben ben değilsem uykuda
uyanınca peki kimim ben?

Diyorum, güçbela
ayak bastığımız şu yaşamda,
gelelim yeni doğmuş gibi,
doldurmayalım ağzımızı,
bir sürü belli belirsiz adla
bir sürü kasvetli resmiyet
bir sürü cafcaflı kelam
senindiyle benimdiyle
bir sürü kağıt imzalamakla.

Her şeyi karıştıran bir kafam var benim,
birleştirip hayat veren
içiçe sokan, soyan,
ta ki dünyanın ışığı
okyanusun birliğine varsın,
bir esirgemez bütünlüğe,
bir çatırdayan miskokuya.

Pablo Neruda


(Bizim olsun istedim.)

16 Haziran 2009 Salı

Tahres Köşkü

İyileşmenin yolunu buldum.
En eskiye dönüyorum!! Çakal'a dönüyorum. Çakallığa dönüyorum.
Özüme dönüyorum.
Buldum. buldum. Unutmanın yolunu buldum.
Bu bir kısır döngü belki ama umurumda değil. Çalmaya çırpmaya nefes çekmeye cümle yazmaya acıtmaya öç almaya yeniden devam! Bundan sonra Tahres Köşkü'nde seni bekliyor olacağım
Artık benden korkabilirsiniz. Evet yanlış duymadınız bana itaat etmenizi istiyorum!

12 Haziran 2009 Cuma

*

''makyajımız dökülüyor olabilir ama gülümsememiz hala suratımızda''

değil mi?

22 Mayıs 2009 Cuma

*

o gece oturup düşündüm. oğlum bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi. o gün bugündür usul usul yürüyorum işte

21 Mayıs 2009 Perşembe

*

Aşk neydi unuttum?

el amor todo lo puede...

yalnızlık

her kimliğe doğuştan yazılı tek uğraşıdır insanın bir yaşama sırasında
tek sermayesi, sahip olduğu tek şeydir
kıymetini bilmelidir, dedi.
yalnızdır insan
hep kalabalıklara karışma telaşı bundandır.
kalabalık yalnızlıklar, yalnız kalabalıklar oluşur, şehir şehir ülke ülke.
kalabalık arttıkça artmaktadır yalnızlık da.
insan bir ölümü istemez, bir de ondan beter bir yalnızlığı
ama ikisi de muhakkak gelir başına bir yalnız yaşama sırasında.
ölümün değil ama yalnızlığın bir tek çaresi var, dedi.
tek çaresi aşktır bir yalnız yaşama sırasında nefes almanın
aşk da zaten iki yalnızın ortak bir yalnızlıkta buluşmasıdır, dedi
aşık olun!
gösterin birbirinize yalnızlıklarınızı
nasılsa ayrılık insanın tek kişilik yalnızlığını özlemesi.
sade ölüm değil, ayrılık da yaşamın emri..

evet söyledi
ya da ben duydum
duyduğuma göre elbet bir ses söyledi bu söylendikçe usulen söylenir olan sözleri.
evet duydum söyledi
her duyduğumda ağladım
pek çok ağlayışım sırasında duydum.
kalbim tutanak tuttu duyduklarıma
soruldu, dedi, cevap alındı
yaşamak, dedi, tek marifetiniz -biraz özen gösteriniz.
zulüm kimse zalimlik yapmayınca biter -mazlumlar dahil, dedi.
ama yapmayın, o daha bir çocuk, dedi tanrı..

ya gördüm neyleyim
insanlar vardı duvarın içinde.
ya ben hep duvara konuştum
ya da duvar değil konuştuğum, içinde insanlar var.
nedense beni anlasın istedim içinde insan olan duvarlar.
bilmiyorum,
belki de ben gerçekten delirdim
onlar haklı belki de.
içinde değil duvarların insanlar
sadece arasındalar..

Y.erdoğan

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Hepsi Yalan

şu gördüğün gökyüzü yeryüzü yıldızlar
şiirler duvarlar karanlık sokaklar
bankamatiklerde uyuyan yaşlı adamlar
küçücük kutularda özgürlük satanlar
.... hepsi yalan

15 Mayıs 2009 Cuma

Kapanış suları

hayal gücümü yitirdim duygu uyduramıyorum
yüreğim koca bir sargı bezi
hayli bitkinim kendi dargınlığımdan
aslında bal gibi kaybolduğumuzdan karman çorman yıldızlar var
döndükçe kendine döner
vur vur vur bize vur
bırakın beni gideyim.
gitmek istediğim yer deniz kumundan olsa da gitmedim ki buradayım.

29 Nisan 2009 Çarşamba

*

-Ben seni yalnızlığımla aldattım.Peki sen ne yaptın?

22 Nisan 2009 Çarşamba

Eksik Bir Şey

Bunlar belki bir ölünün hayatta kalma heyecanından belki de bir delinin hatıra defterinden... Ama geçmişte bir yerlerde sıkışıp kalmış cümleler olduğu kesin.
Bu yudumlarla ulaşamayacağım kadar uzaktasın.
'değişken duygularım devrik cümlelerimin sebebidir.' diyor dış ses.
Tek başınalığımdan bahsediyor.Böylece özlemlerim geliyor aklıma,eksikliklerimle beraber.
Öyle birşey ki bu anlatamam. Çayım sigaram herşeyim tamam ama baksana eksiliyorum durmadan.
Gözlerim dalıyor,nereye olduğunu bilmeden. Yol alıyor,usulca uzaklaşıyor zamandan. Soruyorlar ne sorduklarını da bilmeden.
Neredesin? Neredeyim?
Martılar bile alay ediyor. Tadını sigaramdan alıyorum artık,kokunu bana bıraktığın şarkılardan...
Eksik birşey var hayatımda ve ben tek kişiyim hala.

18 Nisan 2009 Cumartesi

Üç Renk: Mavi

-Niçin ağlıyorsun?
-Çünkü siz ağlamıyorsunuz

25 Mart 2009 Çarşamba

jps

Birini sevmeye koyulmak başlı başına bir iş, bir girişimdir. Güç ister, yürek ister, körlük ister...Hatta başlangıçta öyle bir an vardır ki uçurumun üstünden sıçramak ister; düşünmeye kalkarsan aşamazsın onu...

21 Mart 2009 Cumartesi

Ride the Snake

Sırayı bozmamak elindeydi,teşekkür mü borçluyum ne?

Yorgun bir yılan kıvrıldı kalbimle beynimin arasına.dolaşıyor,dolaştıkça ruhumu zımbalıyor bedenimin değdiği yerlere.anı takıntımı bilirsin,koşuşturup duruyor zihnimin köşelerinde geçmiş dakikalar.zaman?yer?yüz?yağmur?yağmurdan bir yüz!
rol yapmayı,yalan söylemeyi becerir olmuşum oysa ki en başarısızdım öyle bir an gelip dolmuş ki gözlerime en sonuncuyken en birinci ben olmuşum.komik.ama tadı acı.
tadı güzel gelen gözyaşlarım artık acılaştı.damağımı yakıyor,yılan dolanıyor..
o gözlerimden boşaldıkça,en gizlerim parçalanıyor,akıyor,yakıyor,dağıtıyor..

Hani iç denizlerimiz bizi boğamazdı?
Sigaram bitti,hoşçakal demenin vakti geldi..

'' it hurts to set you free
but you'll never follow me
the end of laughter and soft lies
the end of nights we tried to die
this is the end.. ''

24 Şubat 2009 Salı

Ve kaybettik

Bir yer bulmalıyız sığınmak için bir yer dilleri çok süslü ya da ağır
Bir yer bulmalıyız özlemek için bir yer kolları çok uzun ya da kirli
Bir yer bulmalıyız ölmek için bir yer
Düşünemiyorum ki

23 Şubat 2009 Pazartesi

Akıl Çürümesi

Kendini bulacaksın.Duvarlar etrafında hızla yükselirken,seni havasız ve ışıksız bırakırken sadece birazcık zaman sonra kendini bulacaksın. Uyuşmuşluk hissi kemirirken deri altlarını,kaşıntıların nüksetmişken vücudunun her köşesinde soğuk bi su çarp yüzüne,biraz temizlen ve aynaya bak,tam da gözlerinin içine ve birşeyler söyle,sesini duy kendi kulaklarında ama gerçekten duy ve kim olduğunu düşün,al eline kalemi ve porterini çiz,kimler neresinde o portrenin tekrar karar ver.Kendini bulacaksın böylece. Ve sadece birazcık zaman sonra çürümüş acıların arasına katacaksın bunu da,yükün biraz daha ağırlaşacak ama korkma,çünkü taşıyacaksın bunu da hiç de zorlanmadan.Aklın uslanmayacak belki ama yürümeye ve hatta koşmaya devam edeceksin sırtındaki ağır yüke rağmen.Eğer bir bilgisayar oyunu olsaydık şimdiye çoktan çökmüştük ama sonuçta bizim sistemimiz biraz daha farklı.Bekleyebiliriz.Yüklenebiliriz.İlerleyebiliriz.Ama asla son bulmaz oyunumuz. Bitişi finali sonu yok. Oyun devam ediyor ve sadece birazcık zaman sonra kendine geleceksin.Az kaldı,çürütme aklını.

16 Şubat 2009 Pazartesi

Terk edilmek

Terk edilmek..Yaralar,acıtır.Bu basit kısmı.Sonra terk edilmek garip bi çekicilik taşır kendi içinde.Önce yalancı bir ferahlık verebilir insana.Oh dersin ^kendini kandırmaktır maksat^ iyi bile oldu..Bir süre değişimin içinde olduğun için çok hissetmezsin yarayı,zamanı farklı şekilde geçirmek kolay atlattım hissi verir daha çok.Sonraları uykuların bölünmeye başlar kabuslarla.İştahın kapanır yavaş yavaş.İçi boş bir kukla gibi salınmaya başlarsın.Açlıktan midene kramplar girer,midende acı hissedersin,kör kütük bir acı.Nefesin kesilmeye başlar akşamüstleri.Eskiden olsa o saatlerde filmin son sahnelerine gelindiğinde sigara içerdiniz beraber.Şimdilerde ise evden çıkmamaya başlamışsındır.Pijamanı bile çıkarmıyorsundur üzerinden,saçların kir içinde,hiç birşey yapmadan öylece duruyorsundur çivilenmiş gibi.
Terk edilmek belki kolay gelir kulaklara.Çünkü o kulaklar ağrılar içinde yapayalnız kıvranmamıştır hiç.Gecenin en siyahına doğru ilerlerken tek başınalığın korkunç ızdırabını hiç tanımamıştır o yürek.Çünkü zaten beraberliğin yüceleşmiş hissini de tatmamıştır...Terk edilmenin acısını biliyo olmak sahici bir pencereden hayata bakıyor olmanın bir kanıtıdır.Terk edilmenin acısını yaşamak;büyümek büyümek ve büyümektir...

15 Şubat 2009 Pazar

Terk edilmek.

İşleri daha fazla zorlaştırma derler ya hep.hayatını toplayıp çıkarken bedeninden.

Terkedilmek hep bu kadar kolay mı gelir kulaklara,içindeki insan artık bir ölüyken?

12 Şubat 2009 Perşembe

Sahte Plastik Ağaç

Sahte bir plastik ağaç oturdu içime.Kök saldı,büyüyor her geçen gün.Kurtulmak imkansızlaşıyor her geçen saat,çünkü bağlanıyorum.Sahte dallarına,sahte budaklarına,sahte canlarına bağlanıyorum..Yaş dallarından,sahte çizgilerinden tutunup yukarı çıkıyorum.Kırılıp,beni betona çarpması olası..Ama tutunup çıkıyorum,ellerim kayıyor,yaprakları bıçak gibi kesiyor bazen ama tırmanıyorum...Bitmiyor hırsım ve tükenmiyor umudum..Ne umudu bu,orası çok komik.Neyle dolu,ben diyim sapla sen de samanla.Ama birşeyle dolu ya nasılsa,yeter küçük cenine.
Üstelik canlı bir ağaç bu,plastik olduğuna bakma her an uçup gidebilir sonsuzluğa.Uçsuz bucaksız bir gökyüzü var önümüzde.Boş bir ceviz gibi yuvarlanırız zifiri karanlıkta...
Yeni bir kaos var,eski ruhumuzu kaybettik ama inanıyoruz saplara ve samanlara.Kutuda zincire vurulmuş olsak da,bulutların üzerine geçebiliyoruz galiba.Derindeyiz biz hala derinde.Korkusuzca ve isteyerek,bir başına..

5 Şubat 2009 Perşembe

Mika

O huzurun kıymetini bil. Hayat akıp gidiyor şimdi kaygan koridorlarda ve sen baş aşağı yada tepetaklak gitmiyorsun baksana huzur var!!
Aşkla kapa gözlerini,uyurken bile koluna yapış bırakma yahu!!!
Ruhum seramikten biraz daha sert bir madde gibi.
Sert,kuru ve susuz...
Kurtuluş var galiba,zaten her zaman bir çözüm yolu vardır.
Ama umarım vazgeçmek değildir kurtuluş,çekip gitmek,savaşmamak yada aşktan vazgeçmek...
Bunlar kurtuluş olamaz.
İtiraz eden herkesin kafasına vurucam bu cümleleri.
Küçücük beyinlerinde nefessiz ölürlerken anlayacaklar haklı olduğumu.
AŞK VARDIR.

3 Şubat 2009 Salı

Biraz sonra seni gördüm

Dün bir tanıdık gördüm yolda,bir tanıdığımızı.Benim kuzen dediğim bir hatun hani.
Seni sordum,bir yerlerde olduğunu söyledi. Always!!
Gelemedim. Ama tüm gün,saatler boyu sadece bir kat üzerinde oturdum durdum.Back House!!
Haberimiz yok. Bize kalsa içimize doğsaydı buluşurduk arada. Ya sen gözünü karartıp yukarı çıkardın ya ben ^^bi dakka ya bişey çekiyor^^ diyip aşağı inerdim^.
Ama olmadı,sonradan fark ettim. Ne yapalım.
Durakta da bakındım ama yoktun. Olmadın.
Zaten o günkü gibi olamaz artık bi daha.En az 7 kişiydik. Çekirdek çitliyoduk hani.
Ah. Güzeldi.

1 Şubat 2009 Pazar

Help !

Sinirlerim alt üst.
Tıkanıyorum Güner.
Zorluk içi zorluk zorluk içi zorluk
Çıkamıyorum.
Bir mektup düşündüm. İçimi dökmek üzere bir dosta yazılmış.Sanırım bu satırlar bir başlangıç o mektup için.Devamı yıllar yılı huzurlarında olacaktır..
Şimdi tıkanıyorum..

24 Ocak 2009 Cumartesi

Kaçış Planı

Bir gün,o günü geceye bağlayan dakikalar nüksettiğinde sırt çantamızı doldurup kasetle kaçışlayalım sevgili sayın kukla.
Biz.
Tutup balonumuzun ipinden ufukta gezmek isteriz.

Sarhoş Bir Gece

21 Ocak 2009 Çarşamba

Yaşadığımız Tek Şey En Sarhoş Anımızı Çocuk Oyuncağına Çevirmekti

Biraz boşluk iyidir demiştik,doldurabildiğimiz sürece!
Zamanında bir kukla seçmiştim ben de hatırladın mı? Rengini içime alıp onunla boyamak istemiştim hayatı.Bir zaman önceydi..Şimdiyse ne kaldı geriye bak. Hiç bir şey. Aslında farkındalıkların hakkını yememek lazım. Evet birşeyler kazandım da diyebilirim ne de olsa... Ne de olsa büyüdüm! Ve cümle kurabilme yeteneğine sahibim. Sen de sahip çık cümlelerine.Dostane duygularla,meraklarla beklemekteyim daha nicelerini...
''Çölü güzel yapan,bir yerlerde bir kuyuyu gizliyor olması'' dedi Küçük Prens. Onayladın mı?
Hem zaten çölde kanada gerek yok!!!
Biliyoruz.
Kuklamızın ipleri mi koptu ne? Oynatamıyoruz artık. Oynatmak ne çirkin bi kelime oldu bu hisleri anlatmak için.Sanırsın ki pis oyunların içinde pis gülümsemelerle dans eden birer kuklaydık.
Aslında öyle miydik acaba diye düşünesim de gelmiyor değil hani.Fakat tüm olumsuzluklara rağmen,kirlenen hislerin üstesinden gelebililme yeteneğine sahiptik.
Ama galiba kaybettik Güner. Galiba acıyla büyüdük biz.
Gelişlerden çok gidişleri seğrettik hiçbirşey yapamadan.El salladık salya sümük ağlayarak. O halde bile iyi hissettirmeye çalıştık ve el salladık sanki enerjimiz kalmış gibi,düşünsene!!
Gündüzler bilemedikçe halimizi,geceleri yırttık şafağa doğru.
Peki ne kazandık? Kendi içimizde boğulmadan atlatamaz mıyız?... Galiba olmuyor,başka yolu yok. Her seferinde daha da gömülüyoruz toprağa başka yolu yok. Kafamı çıkarmak istemiyorum artık düştüğüm delikten. Ne yazık!
İnsan(lığ)ın yaşaması için gereken tek şey sevgi.Ama kusursuz olamıyoruz,masum değiliz hiç birimiz. Zaten kusursuz bir insan olmak istemem ben. Açlığımın susuzluğumun hakkını vermek isterim.Tek bir kelimeyle insan olmak isterim!
Saat gece 2 suları. Kitaplarının arasında daktilosunun başında otururken,92 yaşında hümanist bir insan söylüyor bunu.
Biz 20li yaşlarda boğulmaktan bahsediyoruz. Burada kocaman bir ironi yatıyor,baksana.
Masumiyet hakkında sana Haluk Bilginer ve Güven Kıraç'ın oynadığı bir filmden sadece 7 dakikalık bir replik önerebilirim.O ünlü büyük tiradı.
Yangınları durduramayız biliyorum. Ama sana burda,aşktan çok kere geçmiş bir insan olarak ironiye kapılmayalım diyorum.
Kaçışlarımız bitmez bizim,suyumuz tükenmez. Yine de bir kadeh daha doldurmaya değer bu gece. Şerefe.
MASUMİYET

Bu replik sende ne uyandırır bilmiyorum ama benim içim cız ediyor. Yaşadım. Yaşıyorum.

19 Ocak 2009 Pazartesi

Günler Tepelerden Aşağı Koşan Vahşi Atlar Misali

Günlerin getirdiği monotonlukları düşündüm.Uyanmak için belli bir saatin olmadığı zamanlar;yapacak birşeyinin de olmaması demektir. Hayatın en can alıcı,en sıkıcı,en boğucu ve en yorucu dönemleridir o günler.Uyanırsın,ama kalkıp kalkmamak arasında direnirsin,büyük bir boşlukta.Kalkınca yapacak birşey bulamazsın.Yemek yemeden,banyo yapmadan,dışarı çıkmadan ölü gibi geçer günler.Üretkenlikler durur.Saatlerce öylece koltukta oturup,elinde kumandayla 20-30 kanal arasında durmadan zap yapmakla geçer günün.Bazen bir şarkıya rastlar,üç dört dakika eşlik eder sonra yine boş boş bakarsın ekrana.Doğru dürüst yemek yemez,yapman gerekenleri yapmaz ve kimseyle bağlantı kurmazsın.Bir iki arkadaşın endişelenir senin için,bir iki defa ararlar o kadar.''İyiyim'' dersin.Kafan kolun yerinde ne de olsa,iyisin!!!
Gündüzler zap yapmakla,pencereden insanları seğretmekle,bi kaç sayfa kitap okumakla,belki biraz internette oyalanmakla gelip geçer.Geceler ise en zorudur.Uyku tutmaz asla,oyalanacak şeyler de azdır.İçtiğin sigaralar artar,ve içindeki sarhoş olma,uçma dürtüsü...Beynini kemiren düşünceler nükseder .Hayaller boğulup giderken yanında O'nu ararsın.Yıldızları saymak da işe yaramaz artık,çünkü umudun kalmamıştır.Şu kapanmayan aptal kutuda belki bi talk şov a rastlarsın,bir iki saatliğine ağzın kulaklarında boş gözlerle izlersin,fakat o bir iki saat geçince baş aşağı kaymaya başlarsın dipsiz kuyuda.Mutfakta fokurdayan çaydanlık da işe yaramaz zamanında zevkle seyrettiğin filmler de.Hamamböceklerine takarsın kafayı,bilirsin,göremediğin yerlerde saklanmktadırlar..
Her gece elinde yastığın ve sarı örtünle dolaşırsın evde,yatmak için yeni bir yere ihtiyacın olduğu için.Önce televizyonun karşısındaki koltuğa yumuşacık bir yer hazırlarsın.O gece orada dönüp durursun sabaha kadar.Yattığın yer değiştiği için, gördüğün kabusların,sana acı veren tatlı rüyaların ve düşüncelerinin de değişeceğini sanırsın.Ama nafile... Ertesi gece,bi yer yatağı hazırlarsın kendine.Bu kez zoraki de olsa,orada uykuya dalarsın.Bir kaç saat sonra uyandığında,her tarafın tutulmuştur. Sanki binanın tepesinden betona çakılmışsın gibi her tarafın fena halde sızlamaktadır.Kahvaltı yapma ihtiyacı hissedersin ama miden kaldırmaz,hiç birşey yiyemezsin bütün gün.Belki bir iki bardak çay içersin sigaranın yanında,o kadar.
Karnın ciddi anlamda acıkmıştır ama yemek istediğin her neyse evde yoktur o an.Aslında yemek istediğin bir şey de yoktur ama anlatamazsın kendine.
Yorgun düşersin,zayıflarsın,göz altı torbaların yere değmek üzeredir ve mosmordur göz çevren.
Eskiden geceleri en yakının olan yorganın da işe yaramaz kurtaramaz seni bu ışıksız koridorlardan.Çıkışı olmaz artık düştüğün çukurların.Sadece böyle gelip geçer günler...

G.
(G ama hangi G. İkimizde G'yiz:)

17 Ocak 2009 Cumartesi

Mesele Ruhta

Zorla önümüze koyulan dayatmaların getirdiği planlamaların ortasında,nereden başlayacağımıza nasıl karar vereceğimizi bilemeden büyüyoruz.Açgözlülük sınırlarını her sabah bir adım daha genişleterek üstelik.Üstelik kalp kırmayı ve dahası bencilliği biraz daha sıradanlaştırarak...Tabi buna ne hakla büyümek denirse! İşte büyümeyi bu denli aşağı çekerek ilerliyoruz yolumuzda.
Ama artık pes ettim,hiç anlam veremediğim yarışlara sürüklenerek,kazanmaya çabalamak,daha da yersizleştiriyor anlayamadığım kendimi.Kendimden daha da uzaklaşmayı göze alamayacağımdan ötürü bırakıyorum koşuşturmayı.Bundan sonra sadece durucam öylece,çekilicem bir sahile ve tüm gözlerden uzak hayaller kurucam.
Derken,yürümeye başlıyorum bilmediğim bir yöne doğru.Ve yürürken birer birer düşürüyorum anıları farkında olamadan.Uyuyan tanrım alıyor ellerimden kaçrıyor uzağa.Peşlerinden gidiyorum hatıralarımın,ben gittikçe onlar kaçıyor bir daha.Bulmak istemiyormuşcasına umursamıyorum kaybettiklerimi,böylece bir kez daha anlıyorum en çok kendimi sevmem gerektiğini.Böyle zamanlarda ''amelie'' izlemeliyim belki de.Girdiğim her yoldan,geçtiğim her hayattan,yaşadığım her masaldan birer taş toplayıp cebime,yürüyüp devam etmeliyim,arkama bakmadan gitmeliyim belki de.Kim bilir...
''En zor şey karanlık bir odada bir karakediyi bulmaktır.Özellikle odada bir kedi yoksa...'' diye çınlarken bir zerre içre evren,bulmaya çalışıyorum tutunacak yerlerimi el yordamıyla.Fakat olmuyor,beceremiyorum,bulamıyorum,bulamıyorum yolumu.
Günlerdir güzel uyumuyorum ve yemek yemiyorum.Şu anda koyu mavi fonda salınan baloncuklar gibiyim,tek bir farkla.Ben o kadar renkli değilim artık.Sesler ve ya cümleler de kendime getiremiyor beni.Kendimi;kamera arkasında kalan,pek bir işe yaramayan,sadece olmak zorunda olduğu için orada bulunan ve ne olduğuna dahi karar verilemeyen bir şey,herhangi bir şey olarak görmekten alamıyorum.Ne yazık!!
Sonsuz sancılar sarıyor ruhumu,kurtulmak için çaba sarfetmek bir yana dursun gözlerimi açıp sert bir bakış bile atamıyorum.Bu denli yorgunken bedenim ve yüreğim bir yabanıl kuş sürüsüne takılıp gitmeyi,gidebilmeyi diliyorum ana tanrıçadan.
Sesim çıkmıyor.Sahiden.Öyle ki,içime doğru bile yankı yapmıyor kelimeler.Beni nasıl duyacak bilmiyorum.Uykularım bölünüyor şiddetle.Bir daha aynı kabusu görmemek için uyumamayı seçtikçe daha hızlı bitiyorum,eriyorum gün geçtikçe.Ben kendimi bir kardanadam sanırken,bana tuttuğun şemsiyenle ne de güzel korumuşsun beni karlardan.Şimdi anlıyorum.Ama hissediyorum,yaz geliyor.Önümüz yalancı bahar olsa da,kendimi kandırmayı iyi beceriyorum her zaman.Ama dediğim gibi nasılsa yaz geliyor,geliyor tüm sıcaklığıyla.Zor günler de bildiğim her şey gibi kaybolup gidiyor.

Spiralinao

16 Ocak 2009 Cuma

Gölgelerin Gölgesi

Arkasına Bakmadan kaçmak için sırasını bekleyen bir sürü adamdan biriydi O'da.
Diğerleri gibi salına salına,
gün boyu şehrin sokaklarında dolanmadık köşe bucak bırakmadıktan sonra
zaten yapılar tuttu mu tutuyor şehrin ardından seslenir derler,ah,derler derler.
Seni beni peynir ekmek gibi yerler,
yerler yerler içini kurtlar,geceler,karın ağrıları,kelimenin gücünü kırar inletirler yavrum,inletirler.
Geceleri sırtında bir salyangoz gibi gezdirirsin.
Kollarında bir salyangoz gezinirken,güneş gibi gülümseyecek bir sabah için erkenden içmeye başladığın için sen,
sadece halini anlayacak olanlar evsizler olanlar olduğu için,
o sırada aşk meşk çaba sarf edemediğin için,
kendinden başka bir yere hiç zaten gidemediğin için,
yudum yudum yudum uykuyu seçemediğin için,işte geldik gidiyoruz,
işte geldik gidiyoruz.
Bu halk bizi neylesin
Bu halk bizi nereden bilsin?