30 Aralık 2009 Çarşamba

Kahve'nin tadı:Mat ve çarpıcı

......Fırtınalar geçiyor ruhumdan bu aralar,tam beynimin ortasında bir kara delik var sanki anılar akmaya başladığında çılgınlara dönüyorum.Sana yazdığım eski yazıları aralara yerleştireceğim zira öylesine karanlık ki bazısı hiç yoktan gözümü alıyor.Sanırım ikimizde kör olmak istemeyiz ..........

Böyle başladım düşünmeye.
Düşündüm ve kendimi bisiklete binmiş sana gelirken buldum. Tam bir sene önceydi evet.
Saçlarımı toplamıştım,üzerimde beyaz hırkam ve siyah pantolonum vardı.O günü unutmadım.Seninle geçirdiğim diğer anları da unutmadığım gibi.

....Yağmurlu akşamlarda daracık çift katlı otobüslerde kasetçalarımızla dinlediğimiz müzikleri de unutmadım. Nasıl da kazınırdı beyinlerimize o sözler. Kara bir kedi olurduk bazen,bazen bir makedonya türküsü. Tam 3 sene önceydi,sokakları arşınlardık durmadan. Mor bi montum vardı,sen giymiştin durakta çekirdek çitlediğimiz akşam.
Evet şimdi çok uzak. Koşarak uzaklaştık çünkü o yağmurlardan..Geriye dönmek istemeyeceğimiz zamanlar..Çünkü ıslanmayı bilmiyorduk o zaman,
çünkü daha henüz çıktık sudan...
Tanışalı beş,görüşmeyeli bir sene oldu. Ama sanırım yazarak,normalde hiç olamayacağı kadar anladık birbirimizi. İşte bu en güzeli*
Bir sene öncesi bizim için tam bir kara delik. Çünkü evet kaybettik kendimizi,tam bir sene önceydi. Sonrası geldi ama hiçti.
Hiç...

İlk zamanlar,tanıştığımız günler,farkındalıktan uzak,geçici bir heves. Şimdi varlar mı? Hayır yoklar...
Söylesene kim var?
Hiç kimse yok. İşte bu kadar.

4 Aralık 2009 Cuma

*

Ama biraz kus artık içindekileri.
Yoksa nasıl kurtulacaksın ki?